Yeniden Tahkik: Neden, Nasıl?

İbrahim Halil Üçer

İbrahim Halil Üçer



Kuşkusuz tüm canlılar bir hayatı yaşar fakat onlar arasından yalnızca insan sadece yaşamakla kalmayıp aynı zamanda “Yaşam nedir?” sorusunu sorar. Bu, onun hemen her şeyle arasına mesafe koyarak onlar üzerine düşünebilme yönündeki metafizik kabiliyetinin doğal bir tezahürüdür. Bir kez bu soruyu sorduğunda insanın önüne yaşanabilecek birçok hayat çıkar. İnsanın kaderi, bu hayatlar arasından hangisinin gerçekten yaşanmaya değer olduğu sorusuna vereceği cevapla ilgilidir. Tahkik, bu en aslî soruya bir cevap arayışı ve “yaşayanlar bir delille yaşasın, helak olanlar da bir delille helak olsun”1 uyarısına kulak vererek “bir delille yaşama” çabasıdır. 

Aşağıdaki satırlarda İslamî geleneğin en merkezî kavramlarından biri olan “tahkik”i niçin yeniden hatırlamamız gerektiği sorularına cevap arayacak, yeni bir tahkik için mütevazı bir fikir önerisinde bulunacağım.

Parçalanmış Bir Zihin ve Kudretsiz Bir İrade İçin

19. ve 20. yüzyıllarda Müslümanlar, tarihleri boyunca daha önce hiç şahit olmadıkları iki büyük travmayla karşılaştı. 19. yüzyılda İslam dünyasının dörtte üçü bilfiil işgal edilmişti. Bu acı mağlubiyet karşısında Müslümanlar şu soruyu sordu: Niçin yenildik? Sorunun cevabı neredeyse herkes için açıktı: “Çünkü onlar ilerledi, biz geri kaldık”. Müslümanların kendilerini başka bir uygarlıktan “geri” görmeleri tarihte ilk defa gerçekleşiyordu ve bu psikoloji Müslümanlar için büyük bir özyıkıma neden oldu. 

Bu nedenle on dokuzuncu asır, Sadullah Paşa’nın aynı başlığı taşıyan şiirinde görüleceği üzere, Müslümanlar için sadece geleneklerine değil, o geleneği kuran ilkelere de tereddütle yaklaşmaya başladıkları bir içe kapanış ve “Şüphe Çağı” haline geldi. Gerileme hastalığından kurtulmanın yolu, “ilerleme”nin muhtelif unsurlarını İslam dünyasına taşıma olarak belirlenmişti. Bununla birlikte Batılılar, Müslümanların Müslüman olarak kaldıkları sürece kendileri gibi ilerleyemeyeceğini, dolayısıyla bilim, teknik, hukuk, ekonomi, politik düzen, şehircilik gibi sahalarda özendikleri “terakki”yi asla elde edemeyeceklerini öne sürüp bu düşünceyi şu yıkıcı cümleyle formüle ettiler: “İslam ilerlemeye mânidir”. 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun