1.
Tür olarak insan, mevcudiyetini farkında olsa da olmasa da Hakk ve hakikat ile irtibat içinde sürdürür. İnsan, esas itibarıyla Hakk ve hakikate bağlı olmak zorunda olduğu gibi, Hakk ve hakikat da insanı bağlar. Diğer taraftan insan, kendi mükteseb amelleri ve onların sonuçlarından ibaret bir düzen/dünya içinde mevcudiyetini sürdürmek zorundadır. Her insan yavrusu, daha önce yaşamış olan insanların muntazam ve müretteb amellerinden ibaret bir dünya içine doğar ve bu dünyayı kesbederek/üstlenerek onda ikamet eder. İnsanın içine doğduğu dünyayı üstlenme süreci, en geniş mânâsıyla tahkikin muhtelif mertebeleri olarak gerçekleşir. Bu süreçte daha önce yaşamış olan insanların bilfiil mevcudiyeti, kendilerinden öncekilerin son ucu iken, onların bilfiil mevcudiyeti, kendilerinden sonra gelenlerin baş ucunu teşkil eder. İnsanlar birlikte yaşadıkları/mevcut oldukları/buldukları/birlikte bulundukları diğer insanlarla muameleleri yoluyla, duyarak ve görerek, esas itibarıyla buldukları/şehadet yoluyla ulaştıkları/şahit olduklarını temyiz ederek üstlenirler ve diğer insanlar ile birlikte varlıklarını sürdürürken aynı zamanda bu dünyayı da idame ettirirler. Dünyayı sürdürme, bir cihetten orada olanı muhafaza, başka bir cihetten, orada olan ile irtibatsızlık, başka bir cihetten de mevcudu, bazı şeyleri ekleme ve duruma göre de bazı şeyleri —bilerek ve farkında olarak— çıkartmayı ihtiva eden bir değiştirme yoluyla gerçekleşir.