Bir İnanç Alanı Olarak Tarih ya da Tarihin Metafizikleştirilmesi Herder Üzerinden Avrupa Merkezci Tarih Anlayışı

Dursun Çiçek

Dursun Çiçek



Rönesans–Aydınlanma sürecinde sırf düşünce tarihi değil; dünya ve insanlık tarihi de yeniden yazıldı. Avrupa ve Avrupalı insan, hayatın merkezi oldu. Bir başka deyişle yer merkezli evren görüşünden güneş merkezli evren görüşüne geçer gibi, Avrupa; dünyanın, olayların ve varlığın merkezi haline geldi. Düşünce, bilim, sanat, felsefe, metafizik yeniden tanımlandı. Kuralları, sınırları, tarihleri yeniden yazıldı. Neyin düşünce, neyin ahlâk, neyin bilim, neyin sanat olduğu yeniden tanımlandı. En önemlisi de neyin tarihin mevzuu olduğu yeniden belirlendi.

Bu minvalde Batı düşüncesi; insanlığın ufku, tarihin ve zamanın sonu, insanlık tarihinin en üst ilkesi haline getirildi. Söz konusu Batılı insan, doğayı ve dünyayı yeniden “keşf”ederken binlerce yıllık geleneği, kültürü ve birikimi olan toplumları tarihin dışına attı. Hatta evrimci ve ilerlemeci tarih telakkisiyle neyin tarihin konusu olup olmadığı belli ilke ve kurallara bağlandı.

Rönesans ve Aydınlanma sürecinde şüphesiz en önemli hadise, aynı zamanda Antik Yunan’ın ve Roma’nın icad edilmesi oldu. Dinden ve Kilise’den kurtulmanın göstergesi olarak yeni Avrupa, Antik Yunan ve Roma’nın uzantısı haline getirildi. Tanrı, din, ahlâk hatta Hıristiyanlık, Antik Yunan ve Roma’nın uzantısı olarak yeniden tanımlandı ve bir anlamda Kilise’den kurtarılarak rasyonelleştirildi. Aklî bir din, aklî bir Tanrı, akıllı insanın yorumlarınca yeniden şekillendi. Tarih, sekülerleştirilmiş bir teoloji; düşünce, rasyonelleşmiş bir metafiziğe dönüştü. Bir başka deyişle bağlamını Tanrı’dan alan metafizik, artık bağlamını insandan aldı. Artık metafizik, Tanrı’ya dönük olarak değil; insandan hareketle insana dönük olarak yapılmaya başlandı.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun