Batı Medeniyetinin İç Eleştirisi

Kasım Küçükalp

Kasım Küçükalp



“İnsanlar hep başkalarına karşı savundu kendini. Durmadan doğaya karşı güç kullandı. Sonuç: Güce, şiddete, korkuya ve bağımlılığa dayanan bir uygarlıktan başka bir şey değil. Teknik ilerleme dediğimiz şeyin bize getirdiği tek şey konfor oldu. Bir tür hayat standardı. Ve bir de gücü korumak için gereken şiddet araçları. Vahşiler gibiyiz, mikroskobu cop gibi kullanıyoruz. Hayır, yanlış. Vahşiler maneviyata daha çok önem veriyorlar. Önemli bilimsel bir buluş mu yaptık, onu hemen kötülüğe alet ederiz. Hayat standardına gelince, bir zamanlar bilge bir kişi, gerekli olmayan şey günahtır demişti. Ve eğer bu doğruysa, uygarlığımız baştan aşağıya günah üzerine kurulmuş demektir. Korkunç bir uyumsuzluk edindik. Maddî ve manevî gelişmemiz arasında bir dengesizlik söz konusu. Kültürümüz bozuk, yani uygarlığımız.” 

Tarkovsky, Offret (Kurban)

 

Modern zamanlara özgü bir buluş veya kavramlaştırma olduğunu söyleyebileceğimiz medeniyet kavramı, 15 ve 16. yüzyıllarda Batı’da ortaya çıkan sosyal, siyasal, ekonomik, bilimsel ve düşünsel birtakım gelişmelerin yanı sıra, hümanistik/özne–merkezli Kartezyen düşüncenin 17. yüzyıldaki zuhûrunun akabinde, aklı ve bilimi referans sisteminin merkezine yerleştiren 18. yüzyıl Aydınlanma düşüncesindeki ilerleme fikriyle birlikte, 19. yüzyılda bir yandan içerik bakımından muhkem hale gelirken; diğer yandan ise gittikçe radikal eleştirilere konu olan kavramlardan biridir. Tarihsel ve etimolojik kökleri şehir ve şehirleşme kavramlarına dayanan, şehir hayatına bağlı olarak bir toplum içerisinde serpilip gelişen maddî ve manevî varlık alanının bütünlüğünü ifade bir kavram olarak görülebilse ve bu yönüyle de bazen dini bazen de etnik ve bölgesel temeller bağlamında farklı medeniyetlerden bahsedilebilse de, modern zamanlarda kavramlaştırıldığı şekliyle, Avrupa–merkezli ve ilerleme düşüncesinin işbaşında olduğu bir dünya görüşü içerisinde Batı’yı, Batı–dışı dünya karşısında mutlak ve ideal bir ufuk olarak tahkim eden karakteriyle medeniyet kavramı, aslında Batı’nın, kendisini, teorik ve pratik boyutlarıyla birlikte, ister geçmiş isterse çağdaşı olsun Batı–dışı dünya karşısında ayrıcalıklı, üstün ve daha ileri bir konuma taşıdığını düşündüğü hayat tarzına ve metafizik dünya görüşüne verdiği isime karşılık gelmektedir.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun