Bu kitap, Mâverdî’nin şaheseridir. Konusu itibarıyla sosyal teoriyle alakalıdır. Düşünce tarihinde, bildiğim kadarıyla, sosyal teori alanında türünün en mükemmel örneğidir. Biraz yakından incelendiğinde, toplum ve medeniyet teorileri arasında en kapsamlı olanının Mâverdî’nin bu kitabında dile geldiği söylenebilir. Mâverdî’nin bu eseri, içinde akıl ve rasyoneliteden başlayarak; eğitimden, yorum ve müesseseleşmeye varıncaya kadar çok sayıda teori barındıran bir “grand teori”dir. Ancak dili ve üslubu, kitabın bu hususiyetini kavrama konusunda bir mania gibi durmaktadır. Dolayısıyla eserin gereği gibi anlaşılması için, dil ve üslubuyla, bu dil ve üslubu aşan bir perspektiften yaklaşmak gereklidir. Burada kısaca böyle bir perspektiften ana hatlarıyla kitap müzakere edilecektir.
Kitabın muhtelif Arapça neşirleri1 ve Türkçeye muhtelif tercümeleri vardır. Son olarak Mustafa Çağrıcı tarafından yeni bir tercümesi yapılmış ve Din ve Dünya Hayatı İçin Ahlâk Yasaları (Edebü’d-Dünya ve’d-Din) adıyla DİB tarafından neşredilmiştir (1. Baskı, Ankara 2021; ikinci baskı 2022).2
Mâverdî’nin eseri, tedeyyünün temeddün olarak nasıl tahakkuk ettiğini, İslam Medeniyeti’nin kendisine kadarki dönemini dikkate alarak ifade etmektedir. Kitabın planı, kendi başına önem arz etmektedir: Din ve dünya ile belirli bir irtibat şeklini, yani edebi konu edinen bir kitap, akıl ile başlıyor ve nefs ile bitiyor. Kitabın en temel terimi, edeb olarak temayüz etmektedir. Edeb, makuliyeti ve marufu, dolayısıyla ilkeli ve muntazam davranmayı ifade ederken; geniş mânâsıyla yönteme denk düşüyor. Bu cihetten edeb, sadece “belirli bir” yöntemi değil; mevzusuna bağlı olarak değişen irtibat şekillerindeki mâkûliyeti isimlendiriyor. Bu cihetten edebin “belirli bir yöntem” olduğunu söylemek, kapsamlı ve katmanlı bir mâkûliyeti bir cüz’üne indirgemek olacağı için, isabetli olmayacaktır. Kitabın hareket noktası “akıl”, ara merhaleleri ilim, din ve dünya; gayesi nefs’in edebi olarak belirtilebilir. Kitap, bu cihetten bakıldığında insanın temayüz ettiği bir hususiyeti, aklı ile başlıyor; akıl sahibi olmanın sonuçlarını adım adım ifade ettikten sonra, insanın ihmal etmesi en muhtemel olan nefsi/kendi’ni, himmetinin gayesi olarak eserin en sonunda bahis mevzuu yapıyor. Eserin son cümleleri (Darü’l-Minhac neşri, s. 585), eseri anlamak için anahtar niteliğinde: “Ey insan, eksikliklerini inkâr/nefy ederek kendini güzelleştir. Ona, düşmanına destek olur gibi destek ol. Çünkü kendi kendisine vaiz olmayana (kendinde onu hayra çağıracak bir unsur bulunmayana), dışardan birisinin vaiz olması mümkün değildir.” Bu ifadelerde “ayıpların inkârı”, ilk mânâsıyla, sanki insanın ayıplarını görmezden gelerek, onu yok sayması gibi anlaşılmaya müsait olsa da “ona düşmanına faydalı olur gibi faydalı ol” ifadesi, nefse düşman muamelesi yapmasını söylemektedir.