Mahsûs ile Mâkûl Arasında İbn Heysem’in Maddî Dünyanın Davranışına İlişkin Bilme Yöntemi

İhsan Fazlıoğlu

İhsan Fazlıoğlu



Müslümanlar, yayıldığı coğrafyalardaki insanlığın her konudaki hafızasını tevârüs, temellük ve temessül ettiklerinde ve Medine, Basra ve Kûfe’de dil bilimleri, dinî bilimler, özellikle usûl bilimleri, kelam, tasavvuf ve tarih gibi alanları kurduklarında, Akdeniz medeniyet havzasını Çin’den Endülüs’e kadar genişletmişlerdi. Bu nedenle tüm bu coğrafyalarda üretilmiş insanlığın ortak–hâfızasında nispeten kül halinde mevcut felsefe–bilim üretimini öncelikle ihyâ ettiler; muhtelif yazı malzemeleri üzerine kayıtlı bu üretimi kâğıda aktardılar ve kitâba dönüştürdüler. Özellikle M.S. V. yüzyılda sönümlenen matematiksel felsefe ile M.S. VI. yüzyılda üzerine sessizliğe bürünen mantıksal felsefeyi hakikî anlamıyla dirilttiler. Bağdat’ta ortak–bir–masada topladıkları bu birikimi, gerçeklik kürelerine ilişkin içerdikleri farklı değişkenleri dikkate alıp mukayese ettiler ve tenkide tabi tuttular. Bu süreçlerden sonra hem deneyimleyerek (tecrübe) hem gözlemleyerek (müşâhede) hem gözetleyerek (rasad) hem de nazarî yöntemlerle tashîh ameliyesine kalkıştılar. Tüm bu süreci, tercüme ve telif etkinliğiyle birlikte yürüterek; tashih yanında kendi teklîflerini de yapmaya başladılar. Böylece Mezopotamya ve Mısır medeniyet havzalarında asırlarca câri olan dillerin akabinde, yaklaşık bin yıl boyunca Yunanca kaleme alınan felsefe–bilimi Arapça olarak yeniden ifadelendirdiler.

İslâm temeddününün kendi doğal gelişiminin bir sonucu olarak ortaya çıkan [1]kelâmî bakış–açısı, hem celîl hem de dakîk bölümleriyle hem de Muʻtezilî, Eşʻarî ve Mâtûrîdî nazarî yorumlarıyla gelişti. Bu çerçevede hudûs metafiziği etrafında geliştirdikleri temel ontik birim olarak cevher–i ferd ontolojisi ve buna dayalı tanecik fiziği oldukça mesafe aldı. Bilişsel psikolojideki yaklaşımları çerçevesinde ileri sürdükleri izafet anlayışıyla farklı bir bilgi nazariyesi kurdular. İlk dönem kelamcıların düşüncelerinin nazarî ifadesi olarak Arap Dili’nin imkânları içinde kalması, süreç içinde mantıkî felsefe ile matematiksel felsefenin dakîk nazarî dillerine karşı kendi konumlarını yeniden gözden geçirmelerine neden olacaktır. Mezopotamya, Mısır ve Helenistik dönem felsefe–bilim mirasının İslam Hayat Görüşü ile farklı bir terkibi olan ve bu terkibi oldukça özgün bir şekilde yorumlayan önemli diğer bir bakış–açısı [2]el–Kimyâdır. Kurucusu ve en önemli temsilcisi Câbir b. Hayyân, temelde nitelikçi ve sürekli ontik birimlere dayanan ontolojik bir zemine dayansa da kendi kurduğu ilm el–mîzân adlı yöntemle tabiatın niceliksel idrâkine ilişkin güçlü bir adım atar. İlm el–mîzan yönteminde doğalar (tabâʻi) harflerle, karışım (mizâc) sayısal oranlarla temsil edilirler. 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun