İbrahim Halil Üçer

İbrahim Halil Üçer

Mükellefiyet, Ümmet ve Medeniyet

Son birkaç yüzyıl boyunca çok az kelime medeniyet kadar farklı kullanımlara, farklı anlamlara, hayranlık ve düşmanlık arasında gidip gelen farklı duygulara konu olmuştur. Bunun bir sebebi “medeniyet”in tarihsel süreç içerisinde

Büyük düşünürler, sadece doğdukları zamanı değil, insanlığın geleceğini de yaşar. Gazzâlî’yi bugün dahi Müslümanların zihninde canlı ve etkili bir figür haline getiren şey, sıradan zihinlerin geçiştireceği büyük bir düşünsel krizi

İnsan, kısa yaşamı içerisinde sıklıkla kendisine şu soruyu sorar: Bana biçilen ömür süresini nasıl kullanmam gerekir? Bu soru, beraberinde varlık sorusu olarak tâbir edebileceğimiz yeni soruları getirir: “Nereden geldim?”,  “Ne­redeyim?”, 

Günlük yaşantımızda tecrübe ettiğimiz ve duyularımızla algıladığımız şeyler, fiziksel gerçekliğin bize yansıyan dış görünüşüdür. Duyduğumuz ses, gördüğümüz renk, algıladığımız sertlik veya yumuşaklık; sesli, renkli, sert veya yumuşak şeyler ile duyularımız

J. J. Rousseau 1762’de yazdığı Toplum Sözleşmesi’nde şöyle diyordu: İnsan özgür doğar, fakat her yerde zincirlere vurulmuştur. Toplum Sözleşmesi’nin yazılışının, bu zincirleri kırma amacındaki Fransız İhtilali’nin ve özgür iradeyi gerçekliğin kendisinde

İbn Sînâ’nın (ö. 429/1037) hayatının sonlarına doğru, giderek Aristotelesçilikten uzaklaşan kendine özgü felsefî tutumunu yansıtmak üzere özlü bir şekilde telif ettiği ve sonraki dönemler boyunca İbn Sînâ felsefesinin nihaî yorumunda

İlâhî iradenin fiziksel evrendeki eserleri her yerde ve her şeyde görülür. Varlık anlamının kendisini gösterdiği her birlik ve bütünlük anı, yaratıcı faaliyetin indirgenemez izini taşır. Bu izlerin kendisini gösterme biçimi

Özgür irade konusunu müzakere etmeye başladığımızda, kaçınılmaz bir şekilde onun varlığıyla ilgili bir soru gündeme gelir. Çünkü insan iradesini yönlendirme kabiliyetine sahip daha yukarı ya da aşağı etkenlerin varlığı söz

Bugün ister fiziksel gerçekliğin kuruluşunda isterse de bireyin pratik yaşamının inşasında gaybî herhangi bir ilkeye müracaat etmek gereksiz, anlamsız ve hatta tehlikeli bulunmaktadır. Gaybî ilkelere böylesi bir müracaatın gereksiz ve

Türkiye’deki hemen her kesimin buluştuğu söylenebilecek tek bir ortak talep var: Adalet. Yarım asrı aşkın bir süredir ülkeye damgasını vuran her siyasî-toplumsal hareket bir şekilde adalet talebiyle öne çıktı, ama

Son Yazılar

İnsan, sadece Allahu Teâlâ’nın emirlerine riayet etmelidir. İslâm, Allahu Teâlâ’nın iradesine sorgusuz sualsiz tâbi olmak,

Modern sanatın yeni bir maneviyat, yeni bir metafizik hatta yeni bir din olarak Aydınlanma süreci

Hocam hoş geldiniz. Bugün imkânımız nispetinde sanat ile ilgili söyleşelim istiyorum. Siz uzun yıllardan beri

Gelenekselci İslam sanatı anlayışının çeşitli isimleri, alanın ne ölçüde Kur’ân–ı Kerîm öğretisinin hizmetinde bir sanat

Osmanlı–İslam Mûsıkîsi, “İnsan Merkezli” Bir Mûsıkîdir Allah, insanı yaratmayı murad etti, onu yeryüzünde kendisine halife