“Kalem Alıp Kaşın Gözün Yazmalı”

Ahmet Demirhan

Ahmet Demirhan



Oğuz Haşlakoğlu, “tarih öncesi o en erken koşullar”da diğer canlılardan hiçbir biçimde farklı olmadığını ve besin zincirinin bir parçası olarak hayatta kalma mücadesi içinde bulunduğunu söylediği homo sapiens’i mağaraya yerleştirir. Bu mağaraların en önemli özelliği homo sapiens’in çizdiği ve “gerek teknik ve gerekse estetik açıdan hayranlık uyandıran” resimlerin yer aldığı mekânlar olmasıdır. Ayrıca bu mekânlar, onun “avcı-toplayıcı hayat tarzı içinde kimi zaman sığındığı ve daha çok da bir tür ritüel mekânı için kullandığı anlaşılan mağaralar" olarak nitelendirilir.1 Üstelik “gece gündüz karanlık olan bu kapalı doğal mekânlar”dan bugüne kalan bu resimler, her ne kadar homo sapiens “sadece bu [resim yapmaya dönük] amaç için çeşitli aydınlatma araçları (karpit vs.) icat etmiş” bir tür olabilse de (s. 19), bu icatlarıyla değil, “tekerleğin icadı dâhil her türlü bilimsel ve teknolojik gelişim”in de kaynağı olabilecek (s. 20) derecede başka bir icatla, “o ana dek yeryüzünde canlı hiçbir varlığın bırakmadığı” bir “iz ve işaretler”e anlam yükleyen “çizgi çizme fiili”nin icadıyla anlaşılması gerekmektedir. Öyle ki Haşlakoğlu, “doğanın içinde doğadan bağımsız özerk bir alan”ın açılmasına yol açan bizâtihi bu fiil nedeniyle, beşer tanımlarına “çekinmeden” yeni bir tanım daha eklenebileceğini söyler: “Homo linea” (s. 22), yani çizgi çizen insan.

Mağaranın tanımını da değiştirecek bir şekilde, homo sapiens’ten homo linea’ya doğru yaşanan bir dönüşü beraberinde getirecek yeni bir ekleme değil midir bu? Öyleyse homo sapiens nasıl homo linea olur? Neye yönelerek ve neyi müşahade ederek döner; böylece başka bir mağaraya, “ontolojik bir sembol olan mağara”ya, “Politeia’da Sokrates’in de betimlemelerinden açık olduğu üzere doksa’yla ifadesini bulan hakikatin kalp, sahte (pseudos) türevlerinin bir temsili olarak ‘karşı hakikat’”i2 işaret eden bir mağaraya nasıl düşer? Ya da homo linea, Platoncu bir “mağara”ya düşer mi? Homo sapiens’in ilk hayat tarzına uygun bir mekân olarak mağaradan “ontolojik bir sembol” de olan bir istiare olarak mağaraya geçiş var mıdır? Dahası mağaradan çıkış var mıdır?

Burada Oğuz Haşlakoğlu’nun yazılarıyla söyleşerek bu soruların peşine düşeceğiz. Söyleşimize antropolojiye nörolojinin bakış açısını da katarak mağara çizimlerini anlamlandırmaya çalışan ve mağara çizimleri üzerinden zihin ya da şuur konusundaki antropolojik bulguları Platon’un bizde Devlet diye bilinen Politeia’sındaki mağara istiaresiyle de ilişkilendiren Mağaradaki Zihin çalışmasıyla James David Lewis-Williams’ı da dâhil edeceğiz. Her iki isimde de ortaya çıkan şaman figürü ise, mağara yanında söyleşimizin başka bir konuğu olacak.

 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun