Amaçlarda Uzlaşmanın Bir Yolu Var mı? Kuşatıcı Bir Adalet Anlayışı İçin Gerçekçi Bir Mukaddime

İbrahim Halil Üçer

İbrahim Halil Üçer



Türkiye’deki hemen her kesimin buluştuğu söylenebilecek tek bir ortak talep var: Adalet. Yarım asrı aşkın bir süredir ülkeye damgasını vuran her siyasî-toplumsal hareket bir şekilde adalet talebiyle öne çıktı, ama bu talebin dindirilebilmiş olduğu yine de söylenemez. Çünkü kimse kimsenin adaletinden memnun değil; birinin adalet saydığı, daima diğerine adaletsizlik olarak görünüyor. Ne Âdil Düzen fikriyatı için Adalet Partisi’ninki adalet, ne Adalet pankartıyla Ankara’dan İstanbul’a yürüyen muhalefet lideri için Adalet ve Kalkınma Partisi’ninki adalet. Zira adalet taleplerinin arkasında yalnızca imkânların âdilce paylaştırılması talebi yatmıyor, aynı zamanda belli yaşam biçimlerinin hak talepleri de öne çıkartılıyor. Hal böyle olunca, ortada hep aynı kelime, adalet dolaşsa da bu kelimeyle içi Aydınlanmacı, liberal, muhafazakâr ya da İslamî yaşam biçimlerine özgü iyi tasavvurlarıyla doldurulmuş farklı anlamlar kastediliyor. Bu da adalet hakkında konuşan kesimlerin, aynı kelimeyi kullanıp farklı şeyler kastettikleri sonu gelmez bir tartışmaya, hatta kavgaya neden oluyor. Peki bir toplum, böyle bir kavgayı geride bırakmasını sağlayacak şekilde, karşıt dinî, felsefî ve ahlâkî öğretilerden birinin diğerine baskın gelmesine fırsat vermeden ortak bir adalet idealinde buluşabilir mi? Böyle bir idealde buluşabilmek, farklı kesimlerin kendilerini irrasyonel bir şekilde dayatmaksızın katkıda bulunabilecekleri bir tartışma alanını gerektiriyorsa, gerçekten bu kesimlerin eklemlenebileceği rasyonel bir müzakere alanı inşa edilebilir mi? Bu sorular her toplum için olduğu gibi, bizim toplumumuz için de hayati bir öneme sahip. Peki gerçekten böyle bir şey mümkün mü? 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun