Varlık, Tecrübe ve Sanatsal İdrâk

İbrahim Halil Üçer

İbrahim Halil Üçer



Bazen geçmişin en sıradan görünen bir günlük yaşantı eşyası, tastamam bir sanat eseri olarak dikkatimi çeker. O eşyanın bugüne kalan yüzüne dalar ve kendimi onda ifadesini bulan varlık tecrübesinin içinde hayal ederim. Bir kilim, bir ibrik, bir eyer, küçük bir çini parçası... Bunun unutamadığım bir örneği, İslam Düşünce Atlası’nın hazırlık aşamalarında karşılaştığım seccade boyutunda bir halı fotoğrafıydı. Atlas’ın görsel içeriğini hazırlarken New York Metropolitan Sanat Müzesi’nin envanterinde karşılaştığım ve 14. yüzyıla tarihlenen bu halının üzerinde yer alan motifler, motiflerin nesilden nesile aktarılan stilize yapıları, onların simgeleştirdiği anlamlar, o anlamların varlıkla ilişkisi, kilimi dokuyan sanatkârın sebatkâr emeği, nihayet bu “eserin” kullanım ve yerleşim mekânları, beni bu eserin dünyasına çekmiş ve kendimi uzun sayılabilecek bir süre boyunca eseri temaşa eder bulmuştum. Halihazırda çoğumuz makine halıları kullanıyoruz, bu halılar ya da kilimler evlerde artık dekoratif bir obje ya da Metropolitan Museum’da olduğu gibi çeşitli müzelerde bir sergi unsuru olarak varlığını sürdürüyor. Bu halıda beni durduran, içine çeken ve tahassürle şimdiden koparak başka bir zaman ve mekân duygusu içine yerleştiren şey, halının o ilk karşılaşmamızda pek de anlamadığım biçimsel unsurları ve sembolik dili değildi, şimdi uzağında olduğum, varlıkla başka türlü bir bağ kurma biçiminin tezahürü olmasıydı. Benim bu eski halı karşısında duyduğum, ama bir başkasının ahşap bir ev, diğerinin küçük bir mescid, bir başkasının
hüseynî bir salâ, öbürünün bir mukarnasın karşısında duyacağı bu tahassürün özünde, biçimlerin kaybına dönük bir sızı bulunmuyor. 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun