Modern sanatın yeni bir maneviyat, yeni bir metafizik hatta yeni bir din olarak Aydınlanma süreci sonrasına etki etmesi, modern sanatın dışında başka sanatların imkânını da gündeme getirir. Malum olduğu üzere modern sanat telakkisi tıpkı modern felsefe ve bilim anlayışı gibi sanat da dahil klasik olandan bir kopuşu ifade eder. Modern felsefe ve bilim, yeni konumunu nasıl klasik felsefe, metafizik ve dinden ayrılma ve ayrışma üzerine konumlandırmışsa modern sanat da kendini klasik sanattan ayırarak ve hatta onu yeni sanat anlayışının dışına atarak konumlandırır.
18. yüzyıl ile başlayan süreci felsefenin bilimleşme süreci olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Tıpkı felsefe gibi sanat da estetize olarak bilimleşmiş, mantık ve matematik temelinde artık bilimin konusu olmuştur. Nitekim bu dönemden sonra sanattan ziyade estetikten söz etmek daha doğrudur. Dolayısıyla Aydınlanma süreci, felsefenin, bilimin ve sanatın eski ve klasik olandan kopuşunu temsil eder.
Sanatın estetize edilmesi, aslında yeni felsefe ve bilim anlayışına uygun bir güzellik, beğeni ve yüce anlayışının da kabul edilmesiyle doğru orantılıdır. Nitekim tıpkı dönemin felsefe ve bilim anlayışı gibi modern sanat da müteâl herhangi bir aidiyeti kabul etmez. Sanatın merkezinde de yeni bilim, yeni insan, yeni ilkeler vardır. Esas olan artık geleneği veya insanı aşan, öteden gelen bir şey değil bizâtihi insanın içsel ve dışsal nitelikleridir. İnsanın merkezde olması ise evrensel anlamda küllî bir insan anlayışının değil belli bir insan kesiminin merkezîleşmesidir.