Sinema ve Resimde Hakikat

Rıdvan Şentürk

Rıdvan Şentürk



Her varlık ve gerçeklik düzeyi kendi ait olduğu ontolojik zeminde vücut bulur.

 

Varlık ve gerçeklik düzeyleri arasındaki ilişkiye işaret eden teşbih, hiçbir varlığı ve gerçeklik düzeyini kendi ontolojik zemininde açıklamaz. Teşbih ve mecaz bir ilişki kurma biçimi ve düzeyidir. Tıpkı oluşun, sadece varlığın belirli bir gerçekleşme düzeyine işaret etmesi gibi. Düşüncenin teşbih ve mecaza yönelmesi, dilin özünün teşbih olmasından ziyade varlığı ve hakikati anlamlandırmadaki yetersizliğinden kaynaklanır. Teşbih, dil ve düşüncenin kendi anlamlandırma ve kavrama sınırlarına dayanıp yetersizliğini idrâk ettiği, varlığın hakikatinin sonsuzluğun açık bütünlük ilişkisi içinde kesin olarak tanımlanamayacağına işaret ettiği yerde anlam kazanır; her şeyin görecelik ilişkisi içinde mecaz veya teşbih yoluyla tanımlanabileceği zannının hüküm sürdüğü yerde değil. Konuşma gücünü teşbihten alsa da, bu onun hakikati ifade ettiği anlamına gelmez; pekâlâ yalan veya yanlış da olabilir. Hatta hakikat dışının teşbih ve mecaza duyduğu ihtiyaç, hakikate nispetle daha fazladır. Nitekim pagan din ve büyü kültürü içinde gelişen düşünme ve bilgi edinme biçimlerinin daha çok mecaz, teşbih, istiâre ve kinaye dilinden beslenmesi tesadüf değildir. Oysa benzer özellikleri taşıyan şeyleri ayırt edememe, aklın hakikatle ilişkisine değil, şizofrenik ölçüsüzlüğüne işaret eder. 

Kurgunun karışmadığı bir gerçeklik algısının imkânsızlığı, gerçeğin ve hakikatin yadsınmasını gerektirmez. Tıpkı soruların/cevapların ve gerçekliğin göreceliliğinin hakikat arayışını lüzumsuz kılmadığı gibi. Hiçbir kurgunun, hayalin, estetik tasarımın varlığın hakikatiyle bütünüyle örtüşmemesi, onun yokluğuna değil, zâtiyetinin mahrem sırriyetine işaret eder. Belli ki teşbih, varlığın hakikatine uygun düşen bir yöntem değil, belki onu daha çok abartarak saptırmaya, başka bir şeyle perdelemeye, gölgelemeye, yalanın, yanlışın ve entrikanın ölçüsüzlük dairesinde konuşlandırmaya yarar. Belli ki teşbihin yerli yerinde doğru biçimde kullanılması, öznel keyfiliğin cazibesine değil, varlığın hakikatinin önceden bilinmesine bağlıdır. Yoksa, hiçbir şeyin kendinden ibaret olmadığı sonsuzluk ilişkisi içinde, her şeye bir başka şeyi teşbih etmek, mecazi bir anlam yüklemek, söylenen her sözü karşıtıyla yüzleştirmek, aklın her önermesine karşı önerme getirmek mümkün olmazdı.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun