Hamîdetü’l–Usûl Üzerine

Tahsin Görgün

Tahsin Görgün



Miladi 19. yüzyıl, yarım kalmış ihya teşebbüsleriyle doludur; bir seyl-i huruşan gibi gelen Batı istilası karşısında, kendilerini varlığı muhafaza konumunda bulan Müslümanların yapmaya çalıştıkların şeylerin en önemlisi, mevcut medeniyet birikimini ihya üzerinden, bir çıkış yolu oluşturma gayretidir. 19. yüzyılda hazırlanan ders kitapları ve zamanın icabı olarak açılan devlet okulları için hazırlanan müfredat, bu ihya sürecinin önemli bir parçasıdır.

Hamîdetü’l-Usûl, bir ders kitabı olmasa da o dönemde hazırlanan ders kitaplarıyla ortak bir yönü bulunmaktadır: İslam medeniyet birikimini yine ve yeniden, yeni bir formda ifade ederek, ihya etme; yani canlı, yaşayan hayatın parçası haline getirerek bunun üzerinden hayatın akışına katarak, onu değiştirme gayretinin bir vasıtası olma. Hamîdetü’l-Usûl, üslup olarak klasik bir “metin” özellikleri taşımaktadır: Kısa ve öz bir şekilde terimleri ve meseleleri, çözüm teklifleriyle birlikte ve ana hatlarıyla sunmak ve derste hoca ile öğrenciler arasında bilgi aktarımını temin edecek bir vasat ve vasıta olmak.

Hamîdetü’l-Usûl, ilginç bir şekilde anglo-sakson ve frankofon yayılmacılığa karşı daha farklı bir ihya teşebbüsüyle aynı yıllarda zuhûr etmiştir. Nitekim Fransa’yı esaslı bir şekilde yenilgiye uğratarak bir imparatorluk olma iddiasında bir başarıya imza atan Almanya’da, Wilhelm Dilthey, 1883 yılında Einleitung in die Geisteswissenschaften (=Manevî İlimlere Giriş) isimli eserini neşretmiştir ki, bu eser, daha sonra ortaya çıkacak olan Naturwissenschaft/Tabii İlimler-Geisteswissenschaft/Manevî İlimler ayrımının hareket noktasını teşkil edecek ve Hermeneutik’i yayılmacı emperyalist yönelişin ideolojisi olan pozitivizm karşısında bir Alman ideolojisi olarak takdim edecektir. 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun