Abdülvehhâb el-Messiri ve Siyonizm Eleştirisi

Ahmet Köroğlu

Ahmet Köroğlu



Genel Çerçeve, Düşünsel Arka Plan

Abdulvahab el–Messiri, uzun yıllara yayılan entelektüel kariyerinde modernizmden Siyonizm’e, postmodernizmden sekülerizme, hümanizmden Müslüman siyasî düşüncesine ve Filistin meselesinin çeşitli bileşenlerini kapsayan geniş bir yelpazede altmışa yakın kitap ve çok sayıda makale kaleme almayı başarmış önemli bir isimdir. Ayrıca Filistin edebiyatı alanında da çalışmalar yapmış; hikâye, şiir ve çocuk kitapları kaleme almıştır. el–Messiri’nin yetmiş yıllık ömrüne bu kadar farklı alanlarda önemli çalışmalar sığdırması dikkat çekicidir ve onun entelektüel kişiliğini ortaya koyan önemli bir göstergedir.  Bu yazıda ise onun farklı alanları kapsayan bu çalışmaları arasında daha çok Filistin meselesine ve bir sorun olarak Siyonizm’e odaklandığı çalışmalarına ve buralarda ortaya koyduğu fikirlere odaklanılacaktır.  Öncelikle belirmek gerekir ki; el–Messiri’nin Filistin sorunu üzerine yaptığı çalışmalar, kuşkusuz onun en büyük entelektüel odaklarından birini oluşturmuştur. Kendisi, erken yaşlarından itibaren Siyonizm ve Yahudi kültürü üzerine ciddi araştırmalar yapmaya başlamış, bu araştırmalar onu neredeyse otuz yıl boyunca meşgul edecek olan ve bir anlamda magnum opusu diyebileceğimiz sekiz ciltlik Yahudilik ve Siyonizm Ansiklopedisi’nin yayınlanmasıyla taçlanmıştır.

el–Messiri’nin geriye dönük düşünsel mirasına ve onu besleyen kültürel kaynaklara baktığımızda bu entelektüel ilgi ve serüvenin, onun komünist düşünceyi benimsediği ve bir süre Mısır Komünist Partisine katıldığı gençlik dönemine kadar uzandığını görürüz. Bu dönemlerde el–Messiri, genel olarak Batılı modernist düşünceye, özel olarak da komünist düşünceye bağlanmıştır. Bu ideolojileri sahiplenişi, yirminci yüzyılın ikinci yarısının başlarında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki eğitim serüveni yıllarına kadar devam etmiştir. el–Messiri, 1960’lı yıllarda Amerika’da bir entelektüel olarak Batı modernitesinin içinden geçmekte olduğu temel dönüşümlere tanıklık etmiştir. Bu durum onun için genel olarak modernist inançlarından, özel olarak da komünist akımdan uzaklaşmasının başlangıç noktasını temsil eder. Bu aşamada kendisi de İslâmî düşünceye yönelişinin başlangıcının 1960’lı yıllara dayandığını belirtmektedir.1 Bu hikâye aslında yine Mısır’dan ve çağdaş İslam düşüncesiyle İslam dünyasının mevcut problemleri için önemli bir isim olan Seyyid Kutub’un düşünsel serüveniyle de çok önemli benzerlikler göstermektedir ve bu açıdan ziyadesiyle dikkat çekicidir. Hatırlanacağı üzere Kutub da Amerika’da iken Batı Medeniyeti ve düşüncesine karşı yaklaşımlarında bir kırılma yaşamış ve dünya görüşünde önemli değişmeler gerçekleşmiştir.  el–Messiri’nin entelektüel serüveninde bir diğer önemli kırılma noktası da 1967 Arap–İsrail Savaşı olmuştur. Bu savaşta Mısır’ın İsrail tarafından yenilgiye uğratılmasına bir tepki ve çözüm arayışı olarak el–Messiri, Siyonist düşünceyi ve İsrail meselesini daha yakından öğrenmeye, anlamaya çalışır ve bu bağlamda yazılar yazıp eserler kaleme almaya başlar.  İlginçtir ki Francis Fukuyama’nın “tarihin sonunu”, Batılı anlamda demokrasilerin ve liberalizmin zaferiyle, ilan ettiği meşhur çalışmasından neredeyse yirmi yıl önce el–Messiri bu alandaki ilk kitabını benzer bir isimle; Tarihin Sonu: Siyonist Düşüncenin Yapısını Anlamaya Giriş başlığıyla yayınlamıştır. Bu çalışmasında el–Messiri, genel hatlarıyla faşist felsefeler arasında tarihe zamansal ve mekânsal bir son aramanın moda olduğu sonucuna varmakta ve Siyonist tarih felsefesini, Filistin tarihi ve Yahudi sürgününe ilişkin Siyonist söylemi sorgulamaktadır.2 Bu kitabıyla birlikte entelektüel çevresiyle İsrail’in ortaya çıkışı, Arapların durumu ve Siyonizm gibi konular etrafında yaptığı tartışmalar, onu asıl düşmanına, yani İsrail’i tanımanın önemine götürmüş ve böylece Siyonizm’i bilişsel ve düşünsel olarak incelemeye başlamıştır. Bu çaba ve ilginin ikinci somut ürünü olarak 1975 yılında Siyonist Kavramlar ve Terimler Ansiklopedisi: Eleştirel Bir Bakış adlı kitabı yayınlanmıştır.3 Yukarıda bahsettiğim sekiz ciltlik Yahudilik ve Siyonizm Ansiklopedisi’ne başlangıç ve temel teşkil eden bu çalışmayı el–Messiri, zamanla güncellemeye ve genişletmeye karar verir. Yaptığı çalışmaların belki de bir miktar analitik olduğunu ve ayrıntılara odaklandığını düşünerek Siyonizm’i anlama işinin daha geniş, kolektif ve düşünsel bakışları mecbur kıldığını fark etmiştir. Sonuç olarak bu alanda çok iyi bilinen sekiz ciltlik, önemli ve ufuk açıcı eseri; Yahudiler, Yahudilik ve Siyonizm Ansiklopedisi, yeni bir yorumlayıcı model olarak ortaya çıkmıştır.4 Bu ansiklopedi, Yahudi gruplar, Yahudilik ve Siyonizm’le bunların sosyopolitik ve tarihsel doğası hakkında birçok şeyi ele alarak ve aydınlatarak el–Messiri’yi Arap dünyasında Siyonizm konusunda en önemli akademik otoritelerden biri haline getirmiştir. Bu alanda yaptığı çalışmalarda bir perspektif olarak teorik modelleri kullanması ve aynı zamanda felsefî pozitivizmi reddetmesi, kaçınılmaz olarak onun çalışmalarını yüzeysel ve sathî olmaktan kurtarmış ve çalışmalarını derinlikli kılmıştır. el–Messiri, Siyonist projeye bakışını genişletme ve yaygınlaştırma çalışmaları sırasında, böyle bir projenin sosyal, siyasî ve entelektüel olduğu kadar felsefî arka planını da incelemenin konuya ilişkin kolektif bir görüş oluşturmanın ön koşulu olduğunu fark etmiş gibi gözükmektedir. Nitekim bu durum onu haliyle modernist Batı düşüncesini felsefî ve kültürel temelleriyle birlikte ele alma ve iyi bir şekilde inceleme zorunluluğuna itmiştir. Sonuç olarak, el–Messiri’nin entelektüel projesi, Siyonist düşünceyi ve onun toplumsal gerçekleşmesini incelemenin ötesine geçmiş ve genel olarak Batı medeniyetinin eleştirel bir incelemesine dönüşmüştür. Kanımca bu genel pozisyon iki temel sonucu beraberinde getirmektedir: Birincisi, ona göre Siyonizm sadece basit bir sosyolojik hareket değildir; aksine, tüm insanlık karşıtı eğilimleriyle birlikte Batı modernitesinin tezahürlerinden birini temsil etmektedir. Dahası, eğer Siyonizm, Araplarla çatışma halindeyse ve Filistinlilerin kendi topraklarında özgürce yaşama konusundaki temel insânî haklarını reddediyorsa, bu siyasî bir mücadeleyi değil, Batılı modernist görüş ile İslâmî dünya görüşü arasındaki bir mücadeleyi temsil eder. İkincisi ise, ona göre modernizme karşı İslâmî bakışın geleneksel İslam düşüncesi temelinde değil, çağdaş İslâmî modern düşünce temelinde inşa edilmesi gerekliliğidir. el–Messiri’de gözlemlediğim bu yaklaşım ve perspektif, özellikle postmodern döneme girildikten sonra kendisi tarafından daha da genişletilmiş gibi durmaktadır. Böylece bu durum onda Batı modernitesinin ortaya çıkardığı sorunlara çare sunabilecek çağdaş bir İslâmî hümanizm ve İslâmî modernizmin inşasına ilişkin bazı çerçeveler sunacak altyapıya kavuşmuştur.

el–Messiri’nin düşüncesinde Siyonizm, Batı modernizminin ayrılmaz bir parçasını oluşturan sosyolojik bir hareketten başka bir şey değildir. Diğer bir deyişle Siyonizm düşüncesi esasen Batı aydınlanma düşüncesinin bir tezahürüdür. Dolayısıyla ona göre siyonizm çalışmaları, diğer tüm sosyolojik konular gibi nesnel bir metodolojiye tabidir. el–Messiri, bu temelde Siyonizm’i Batı modern uygarlığına genel bakışı çerçevesinde inceler. Yukarıda da belirtildiği gibi, bu yöntem nedeniyle Siyonizm karşısındaki konumu ideolojik değil epistemolojiktir. Bu yaklaşımı ve tutumu şu sözleriyle ortaya koymaktadır:

“Analitik Arap söylemi, Siyonizm’i bir Yahudi hareketi ya da olgusu olarak sınıflandırmış, Tevrat, Talmud ve hatta Siyon Protokolleri ışığında incelemeye başlamıştır. Bu sınıflandırmanın Siyonist olguya ilişkin çalışmalarımızın açıklayıcı gücünü zayıflattığına inanıyorum. Çünkü Siyonizm, yerleşme ve yer değiştirme yönüyle Batı Emperyal oluşumunun bir parçası olduğu gibi, her şeyi sömürü konusu haline getiren genel seküler bir vizyonu da ifade etmektedir. Bu ideoloji, kendisini Batılı seküler İmparatorluk mekanizmaları aracılığıyla yürütme sürecine sokmuştur. Buna rağmen Siyonizm, dinî söylemin değerini etkili bir motif olarak kabul etmiş ve onu bazı değişikliklerle bazı genel klişelere dönüştürmüştür.”5

el–Messiri’nin bu yazıda esas olarak inceleyeceğim ve değerlendireceğim çalışmasına geçmeden önce onun bu konulardaki felsefî zemin ve düşünsel perspektifinin, Siyonizm ve İsrail konusunda yaptığı çalışmalarda nasıl bir temel teşkil ettiğini göstermesi açısından önemli olduğunu düşünmekteyim. Bundan dolayı özellikle yazının buraya kadar olan kısımda onun bu yaklaşım ve perspektifini ortaya koymak, bu alanda yapmış olduğu çalışmalarını daha iyi anlamak ve anlamlandırmak için gereklidir.

Siyonizm’i Anlamak ve Konumlandırmak

el–Messiri’nin bu yazıda merkeze alacağım çalışması da yukarıda aktardığım perspektifini takip edebileceğimiz ve Siyonizm meselesine çok yönlü odaklanılan bir eserdir. el–Messiri’nin 1977 yılında yayınlanan Vadedilmiş Toprak, Politik Siyonizm’in Bir Eleştirisi kitabı, okuyucuyu Arap–İsrail çatışmasını yaratan ve sürdüren güç olarak Yahudilikten ziyade siyasî Siyonizm’i eleştirel bir şekilde incelemeye davet etmektedir. Yazar, siyasî Siyonizm’i analiz ederken, kamuoyuna ve hatta belki de genel olarak politika yapıcılara açık olmayan yönleri tartışmıştır. Siyonizm’in öncülleri, motivasyonu, güç tabanı, Filistin toprakları üzerindeki iddiası ve İsrail Devleti’nin kurulmasının hem Yahudiler hem de Araplar üzerindeki geniş kapsamlı etkileri, kitapta iyi bir şekilde tanımlanmıştır ve tartışılmıştır.  Çalışmada ortaya konan temel iddialardan biri, Batılı ülkelerin, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasî Siyonizm’in gerçek doğasını tanımakta başarısız olduğu ve Siyonizm ile Yahudilik arasındaki farkları bulanıklaştıran belirsizlikleri ve mitleri kabul etmiş olmalarıdır.6 Nitekim bu durum sahada ve gerçeklikte hâlâ Siyonist egemenliğindeki bir İsrail’in rasyonelleştirilmesini ve desteklenmesini kolaylaştırmakta ve aynı zamanda Filistinlilere yapılan kötü muamelenin gizlenmesine de sebep olmaktadır. Bu husus kendini Yahudilere doğaüstü güçler veren komplo teorilerinde ve irrasyonel görüşlerde de hatalı bir yaklaşım olarak göstermektedir.

Bu değerlendirme yazısında üzerinde durulması gerek önemli meselelerden bir tanesi de, Arap–İsrail çatışmasını ele alan kitapların ya Siyonizm konusundan uzak durmaları ya da bu konuyu arka planda bir husus olarak geçiştirmeleridir. Arap–İsrail çatışması genellikle topraklar, mülteciler veya egemenlik gibi bilindik terimlerle ele alınmaktadır. Batı’daki akademisyenler ve konuyla ilgilenen birçok kişi bir yandan Arap–İsrail çatışması diğer yandan Siyonist teori ve pratik arasındaki bağlantıyı görmekte isteksizdir. Bu isteksizliği açıklamak aslında çok zor değildir. En basitiyle hızlı sonuçlarla ilgilenen politikacıların ve gerçekten neler olduğunu bilmek istemeyenlerin bu türden tarihsel ve derinlemesine değerlendirmelere tahammülleri ve istekleri maalesef pek yoktur. Dahası, Batı dünyasındaki akademisyenler, özenle reklamı yapılan Yahudi kimlikleriyle Siyonizm konusunu ele almaktan anlaşılır bir şekilde tedirginlik duymaktadır. Bu durumun ortaya çıkmasında Batı dünyasında Siyonizm meselesinin muğlaklıklarla dolu ve dinî bir gizemle örtülü olmasının da etkisinin olduğunu söylemek mümkündür. el–Messiri’nin ise bu kitabında öne sürdüğü iddia, Siyonist devlet ve milliyetçi siyasî çeşidiyle Siyonizm’in Arap–İsrail çatışmasının başlıca nedeni olduğudur. Diğer bir deyişle bu çalışmadaki temel argüman, Yahudilik ve siyasî Siyonizm’in çok az ortak noktaya sahip ve aslında birbiriyle çelişen iki farklı bakış açısı olduğudur.7 Buna göre Siyonizm, Yahudiliğin manevî ve dinî kavramlarını etnik ve materyalist terimlerle yeniden şekillendirmeye çalışan siyasî bir harekettir. Siyonizm sadece Yahudiliği etnik terimlerle yeniden şekillendirmekle kalmamakta, aynı zamanda Yahudiliğin tarihsel deneyimini de aynı etnik terimlerle yeniden yorumlamaktadır. Siyonistler, karmaşık bir kişilik olarak asimilasyoncu Yahudi imajı yerine sürgünde, sürekli yabancılaşma içinde yaşayan ve her zaman bir Yahudi anavatanında toplanmayı arzulayan öz Yahudi görüşünü ortaya koymuşlardır. el–Messiri’nin bu çalışmasının göstermeye çalıştığı gibi, Yahudilerin Siyonizm’e tepkisi sadece bir kabullenme olmamıştır. Çünkü Yahudiler kendilerini marjinal bir konuma indirgeyen indirgemeci formüllere direnerek diasporanın merkeziliğini ve tarihsel deneyiminin zenginliğini de ortaya koymuşlar ve kendilerine meşruluk zemini üretmek istemişlerdir.8

Kurgusal olarak baktığımızda el–Messiri’nin bu çalışmasının ilk bölümü, ana hatlarıyla Siyonizm’in entelektüel ve siyasî oluşumunu ve güç tabanını incelemektedir. Daha sonraki bölümlerde ise Siyonist projenin çeşitli rasyonalizasyonlarını, Filistinli Arapların çoğunluğunun anavatanlarından sürülmesini, kalanlara karşı ayrımcılığı ve mülksüzleştirilmiş Filistinlilerin ve bir bütün olarak Afro–Asya halklarının aktif direnişini ve postkolonyal mücadelelerini ele almaktadır. Son bölümlerde ise İsrail sorununun özünü, yani yeni yerleşimciler sorununa değinmektedir. Tüm çözümlerin siyasî Siyonist statükonun dışında yattığı savunulmaktadır. Alternatiflerden biri, İsrail’i bir devlet ve dünya Yahudileri için potansiyel bir yuva olmaktan ziyade gerçek vatandaşları için bir devlet olacak şekilde yeniden yapılandırmaktır. Yazar bu şekilde yeni devletin Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlardan oluşan vatandaşlarının Orta Doğu kültürü ve siyasetine entegre edilebileceğini ummaktadır. Bu her ne kadar o dönem için daha mâkûl bir beklenti olsa da kitabın yazımından geçen elli yıla yakın süreçten sonra uygulanması daha da zorlaşmış bir pratik olarak karşımızda durmaktadır.

Siyasî Siyonizm’in genel bir eleştirisi olan bu çalışma, bu ideolojinin asgari bir tanımını ortaya koymaktadır: Yahudilere, Yahudiler olarak, kendilerine ait bir devlette belirli siyasî haklar veren siyasî anlamda Yahudi halkına olan inançtır. Bu tanım, ister sağcı ister solcu ister hümanist ister terörist ister teist ister dindar olsun, neredeyse tüm Siyonist ekolleri ve düşünürleri kapsamaktadır. Bu tanım, aynı zamanda son yüz yıldaki Siyonist pratiği de kapsamakta, pragmatik gerekçelerle bir Yahudi devleti isteyen Theodor Herzl ile Yahudi tarihine dair son derece mistik bir görüş temelinde aynı şeyi isteyen ruhani Martin Buber arasındaki temel birliğe ulaşmaktadır.9

Bu çalışmanın nispeten geniş kapsamı göz önüne alındığında, genellemeler ve ayrıntılar arasında bir denge unsuru yakalamak zaman zaman zor olmaktadır. Bazı durumlarda, karmaşık konular kapsamlılık uğruna basitleştirilmiş gibi durmaktadır. Orta Doğu’daki siyasî gelişmeler, Siyonist devletin hegemonyasına ve siyasî Siyonizm’in Yahudiler üzerindeki hakimiyetine yol açarak kültürel Siyonizm’i marjinal bir öneme indirgemiştir. Hatta kültürel Siyonizm’in birçok önermesinin artık siyasî Siyonist hedeflerin hizmetine sunulduğu bile iddia edilebilir.  Bu çıkış noktası ve analiz düzeyi göz önüne alındığında, çalışmada kronolojik takip, tematik bir yaklaşım lehine terk edilmiş gibi durmaktadır. Kural olarak, Siyonist hareket içindeki gelişmeleri ve bölünmeleri, diaspora Yahudilerinin yaşamları ve Filistinli Arapların kaderi üzerinde bir etkisi olmadığı ve siyasî Siyonizm’in öncüllerinde ciddi bir yeniden yapılanmaya işaret etmediği sürece göz ardı edilmiştir. Bununla birlikte dikkat çeken bir diğer unsur, bu çalışmanın amaçları doğrultusunda Siyonizm’in daha geniş siyasî ve tarihi bağlamlarının ele alınmasıdır. Bu durum, yazar tarafından Siyonizm tarihinin Herzl’in ruhunda değil, çeşitli Avrupa sömürge başkentlerinde ve Filistin topraklarında şekillenmesinden kaynaklandığı belirtilmiştir.10 Nihayetinde bu kitap, ciddi okuyucuya ve Orta Doğu çatışmasını anlamakla ilgilenen herkese siyasî Siyonizm hakkında eleştirel bir bakış açısı sunmayı amaçlamış gibi durmaktadır ve bunu da büyük oranda başarmıştır. Aradan geçen elli yıla yakın zamana rağmen pek çok mevzunun hâlâ sıcaklığını ve önemini koruması ise üzerinde derinlemesine düşünülmesini gerektiren bir diğer unsur olarak karşımızda durmaktadır.

 

 

*  Abdulvahab el–Messiri, The Land of Promise: A Critique of Political Zionism (New Brunswick, N. J. , 1977).

1  Abdulvahab el–Messiri, My Journey from the Seeds to the Fruits, Kahire: 2000.

2  Abdulvahab el–Messiri, The End of History: An Introduction to Study the Structure of the Zionist Thought, Kahire: 1972.

3  Abdulvahab el–Messiri, The Encyclopedia of Zionist Terms and Concepts: A Critical Vision, Kahire: 1975.

4  Abdulvahab el–Messiri, The Encyclopedia of Jews, Judaism and Zionism: A New Interpretive Model, 8 Volumes, Kahire:1999.

5  Abdulvahab el–Messiri, Partial Secularism and General Secularism, 2 Volumes, Kahire: 2005.

6  Abdulvahab el–Messiri, The Land of Promise: A Critique of Political Zionism, 1977.

7  Abdulvahab el–Messiri, The Land oPromise: A Critique of Political Zionism, 1977.

8  Abdulvahab el–Messiri, The Land of Promise: A Critique of Political Zionism, 1977.

 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun