Dinî Söylemde Tarih

Şinasi Gündüz

Şinasi Gündüz



Din ile tarih arasında karşılıklı bir ilişki dikkati çeker. Tarih, bir yandan tarihi, dinî tecrübenin gerçekleştiği, yaşandığı, kutsalın kendisini ifade ederek tezahür ettiği bir süreç olarak ön plana çıkarken bir yandan da dinin hakikat mesajının kendisine kazandırdığı anlamla kutsallaşır. Bu doğrultuda üstün güç tasavvuruyla birlikte dinî tecrübenin temelinde yer alan kutsal, hem tarihte tezahür eden bir fenomen hem de tezahür ettiği zaman dilimini kutsallaştıran bir özellik taşır.

Böylelikle dinî söyleme yönelik içeriden bir bakışla yani dinin kendisinden kendi referanslarından hareketle dinin tarih algısı zaman ve mekân boyutunda tecrübe edilen kutsal tasavvuruyla iç içedir. Bu bağlamda tarih kutsalın tezahür ettiği zaman ve mekâna dair sürecin ifadesidir. Mircae Eliade’ın hiyerofani şeklinde kavramsallaştırdığı kutsalın tezahürü ilgili zamanın ve mekânın da kutsallaşmasını sağlar. Bu şekilde dinî söylemde zaman ve mekân profan bir yapıdan uzaklaşır ve kutsaldan ayrılmaz bir karaktere bürünür. Dolayısıyla kutsalın tezahür ettiği bir süreç olarak tarih, din açısından kutsal bir zaman dilimi olarak algılanır.

Dinin içinden bir bakışla tarihe dair bu genel değerlendirme karşısında dine dışarıdan bakışla tarih ve din ilişkisine yönelik farklı bir perspektifin dillendirildiği de bilinir. Bu bağlamda pozitivist paradigma, dinin tarihin belirli bir evresinde ortaya çıkan bir fenomen olduğunu savunarak insanlığın din tecrübesinin ve bununla yakından ilişkili olan teoloji ve metafiziğin kültürel evrim sürecinde oluşan ve gelişen tarihsel bir tecrübe olduğu kanaatini ileri sürer. Bu tez doğrultusunda dinin insanla birlikte var olan bir fenomen değil; tarihsel süreçte insanın doğal ve sosyal çevresiyle ilişkisine bağlı olarak ortaya çıktığı savunulur. 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun