Nedensellik, Olumsallık ve Nihaî Açıklama Spekülatif Materyalizm ve Teistik Bir Bilim Metafiziğinin Zemini

İbrahim Bahçi

İbrahim Bahçi



“Bilmek isterim, dünyayı derûnunda neyin bir arada tuttuğunu.” 

—J. W. Goethe, Faust

 

Genel olarak nedenselliğin ve belirli sebep–sonuç ilişkilerinin mevcudiyeti, en azından sağduyusal seviyede, hem ontolojik hem de epistemolojik bir gerçeklik olarak bedihi gözükmektedir. Nedensellik, mezoskopik ölçekte sezgilerimizin de telkin ettiği temel bir varsayım olarak yerleşmiş bir kavramdır.

Kendimizden hatırlamasak da hayat dünyamızda karşılaştığımız birçok çocuğun bile erken yaşlardan itibaren gerçeklikte müşahede ettiğimiz olgu ve olaya ilişkin ebeveyne “neden?” ve “niçin?” soruları sorduğunu gözlemleyebiliriz. Hatta pek çok defa anne–babanın türlü açıklama gayretine rağmen akabinde ilgili açıklamaya dair yine “peki ama neden?” tarzındaki soru kümesi silsile halinde devam eder gider. Çocukların bize naif gelen sorularında olduğu gibi gündelik hayatımızda, sofistike felsefî teori faaliyetlerinde ve karmaşık bilimsel soruşturmalarda da muhtelif bağlamlarda esasen dünyaya ve gerçekliğe dair (nedensel) açıklamalar beklemekteyiz. Dünyadaki nesnelerin, olgu ve olayların salt bir tasvirinin yapılması veya bir dökümünün çıkarılması çok kısıtlayıcı ve haliyle nihayetinde açıklayıcı olmayan bir yaklaşım olabilir. Aksine birçok durumda dünyanın ve ihtiva ettiği hadiselerin tam da neden olduğu hal üzere olduğunu açıklamayı ve bilmeyi isteyebiliriz.

Kadîm felsefî geleneklerden çağdaş bilim felsefesi ve analitik metafiziğe kadar nedenselliğin mahiyetine ve doğasına ilişkin türlü felsefî tartışmalar bulunmakta ve muhtelif nedensellik teorilerine dair geniş bir literatür birikmiş vaziyettedir. Buradaki ilişki genelde nedensellik ilişkisi olarak isimlendirilmekle birlikte; bunun realist tarzda gerçekten var olup olmaması, varsa nasıl var olduğu, ilgili a ve b unsurlarına ilaveten mi var olduğu, başka şeylere indirgenebilir olup olmadığı, tikeller ya da tümeller arasında olup olmadığı ve nedensel ilişkiye giren ontolojik birimlerin cevherler, olgular veya olaylar mı olduğu gibi çokça metafiziksel meseleler mevcuttur.

İlgili akademik felsefî tartışmaların ayrıntılarına bu yazı bağlamında girmek mümkün olmamakla birlikte öncelikle muhtemelen çoğu kişinin sezgisel olarak ilk bakışta problemli görmeyeceği bazı örnek nedensel önermelere (ö1ö6) bakalım: “Tsunami bu şehrin sular altında kalmasının nedenidir.” (ö1), “Genlerin canlıların davranışına –sınırlı bile olsa– nedensel bir etkisi vardır.” (ö2), “Aspirin hapı baş ağrısının hafiflemesine sebep olur.” (ö3), “Yanan sigara orman yangınına sebep oldu.” (ö4), “Bardağın yere fırlatılması yere çarpmasına ve sayısız cam parçasına bölünmesine neden oldu.” (ö5), “Ali’nin yağmur yağacağına ilişkin inancı, evden şemsiyeyle çıkmasının sebebidir.” (ö6). Farklı neden türlerinden (Aristoteles’in dört neden öğretisinde olduğu gibi) bahsedilmekle birlikte, modern felsefe–bilimde ve buradaki tartışmada söz konusu edilen, genelde fâil (etkin) nedendir (causa efficiens). Örneklerdeki nedensel ilişki daha formel biçimde şöyle ifade edilebilir: 

a, b’ye neden olur ancak ve ancak a (neden), b’yi (sonuç) meydana getirirse veya gerçekleşmesini sağlarsa.

Bahsedilen örnekleri de göz önünde bulundurarak meseleyi biraz daha insânî varoluşla irtibatı içerisinde düşündüğümüzde olgu ve olaylara ilişkin nedensellik iddialarımızın ve neden–sonuç arayışlarımızın muhtelif cihetlerini ve kaygılarını açığa çıkarabiliriz. Burada birkaç nokta üzerinden nedenlere dair bilgimizin varoluşsal konumunu hülasa etmeye çalışalım.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun