Saf Aklın Dâhilinde Din

Kant

Kant



Ahlâkî bakımdan iyi bir yaratılışa sahip olan her insanın, iyilik ilkesinin rehberliğinde kötülük ilkesinin saldırılarına karşı hayat boyu devam etmesi gereken savaşı, ne kadar çabalarsa çabalasın, kötülüğün hâkimiyetinden kurtulmaktan daha büyük bir yarar sağlayamaz. Kazanabileceği en büyük ödül özgür olmak, “günah yasasının bağlayıcılığından kurtulup, doğruluk adına yaşamaktır.” Bununla birlikte, kötülük ilkesinin saldırılarına maruz kalmaya devam eder ve sürekli olarak saldırılan özgürlüğünü savunmak adına, çatışma için daima silahlı kalması gerekir.

İnsanın içinde bulunduğu bu tehlikeli durum, kendi hatasındandır; dolayısıyla kendisini bundan kurtarmak için en azından çabalama yükümlülüğü vardır. Ama nasıl? Soru bu. Kendisini bu tehlikeye maruz bırakan ve onun içinde tutan nedenler ve şartlar için etrafına bakınınca, ayrı bir birey olsa da, bunlara kendi kötü doğası değil, ilişki içinde ve bağlı olduğu insanoğlu itibariyle maruz kaldığına kolaylıkla ikna olabilir. Adına haklı olarak tutku denen ve hakiki iyi eğiliminde böyle bir kargaşaya yol açan şey karşısında, kendi doğasının kışkırtıcılığı ortaya çıkmaz. İhtiyaçları çok azdır ve bunları temin etmek adına düşünce yapısı ılımlı ve sakindir. Sadece diğer insanlar kendisini zavallı görmesin ve bu konuda küçümsemesin diye kaygı duyarken zavallıdır (ya da böyle olduğunu düşünür). Haset, güç ihtirası, açgözlülük ve bunlara bağlı habis eğilimler, insanlar arasında olduğu sürece hoşnut olan doğasını kuşatır. 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun