Âlet kullanma becerisi, insanın ayırt edici özelliklerinden birini teşkil eder. Bu sayede insan, içinde bulunduğu fiziksel şartların beraberinde getirdiği sınırlılıkları aşma ve kendi içindeki anlamları dışa çıkartarak, dışta yeni varlık durumları meydana getirebilme imkânı kazanır. Bu yönüyle teknik veya sınâ‘a, insan için melekeler gibidir. İnsan bedenine ve ruhuna içkin somatik ve psikolojik melekelerden farkı, onu dışsallaştırabilmemiz ve bu gücü dışarıda somutlaştırıp şeyleştirerek onun vasıtasıyla istediğimiz şeyleri yapabilmemizdir. Sıkça tekrar ve idmanla bedenimizde meydana gelen bir yetenek vasıtasıyla ağır şeyleri kaldırabilme melekesi elde edebiliriz; hâkezâ mütemadiyen cömertlik yaparak cömertlik melekesi kazanabiliriz. Bunlar bedenimizde ve ruhumuzda meydana gelen, ama her halükârda bize içkin yeteneklerdir. Diğer taraftan sınâ‘a yoluyla elde ettiğimiz bir keser de bizim için melekedir, onunla normalde kesmeye güç yetiremeyeceğimiz şeyleri kesme yeteneği elde ederiz. Keser gibi basit âletlerden başlayarak daha karmaşık âletlere gelinceye değin tikel tüm hâricî melekelerimizin kendisine bağlandığı küllî melekemiz ise Fârâbî’nin deyimiyle el–fezâil es–sınâ‘iyye’ye veya Aristoteles’in deyişiyle poiesis’e, yani üretici güce karşılık gelir. Nazarî, fikrî ve ahlâkî güçlerle birlikte bu güç, insânî yaratılışın özünde bulunur.