Bağış ile Üremede Ahlâkî Sorumluluk

İnsan canlısı, tarih boyunca ölümün kesinliği ve yaşamın geçiciliği karşısında varoluşun sürekliliğine tutunma arzusu içinde olmuştur. Bu arzu, kendine soyun devamını sağlama ve eser bırakarak kültüre katılma gibi yollarla kalıcılığa açılan tezahür imkânları bulmuştur. Yapay üreme teknolojileri, insanın biyolojik engelleri aşmasına yardım ederek bu kaçınılmaz arzunun bilimsel bir zemin üzerinde yeniden şekillenmesini sağlamaktadır. Ve fakat […]
Etik ve Estetik İlişkisi Hakkında Bir Diyalog Denemesi

Editör aradığından beri etik–estetik ilişkisi kafamda dönüp duruyordu. Uyumadan önce biraz daha okumaya karar vermiştim. Zaten şimdi uyusam bile nasıl olsa gürültüye uyanacaktım. En azından yeni yılı karşılayan havaî fişeklerin gürültüsü geçene kadar okuyabilirdim. Okuduklarımdan aklımda kalan tek cümle Hadot’ya aitti: “Yorumunu bilhassa kendiliğin tekamülü, kendilik kaygısı ve kendiliğe yöneliş üzerinde ziyadesiyle temerküz ettirerek ve […]
Etik ve Medya Gücü

Canlı varlığın canlılık durumunu sürdürme iradesi, onun aynı zamanda bir eylem varlığı olmasını mümkün kılmıştır. Tek hücrelilerden tutun yaşam gereksinimlerini temin amacıyla köklerini toprağın derinliklerine, yapraklarını güneş ışıklarına salan bitkilere dek tüm canlılar, bir eylem; bir eyleme halindedirler. Fakat eyleyen tüm canlılar arasında bugün bilebildiğimiz kadarıyla sadece insan, kendi eylemi üzerinde düşünmekte, onu soyutlayarak kavramsallaştırmakta […]
Modernliğin Eşiğinde Din ve İktisat Ahlâkı

Modernlik, en az iki asırdır yüzleşegeldiğimiz “kökü dışarıda” kavramların “yükte en hafif, pahada en ağır” olanı. Doğudan/güneyden bakıldığında sanayi–temelli emsalsiz bir iktisadî, siyasî ve askerî güç temerküzü; yüksek teknik ve alçak sömürgecilik. Kendini “Medeniyet” etiketiyle onurlandıran “bir seyl–i hurûşan,” veya “tek dişi kalmış canavar”. Batıdan/kuzeyden bakıldığındaysa akışkan bir kıvranış; uğultulu tepelere pervasız bir tırmanış. Kelimenin […]
Ahlâkı Hevâya Teslim Etmek: Emotivizme Eleştirel Bir Yaklaşım
Hevâsını Kendisine İlah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? —Furkan Suresi, 43 “Nesnelliğin, gündelik hayatın her alanında şüphe götürdüğü, bireyciliğin ve izafiyetçiliğin hâkim olduğu bir çağda nesnel ahlâkî değerleri takip etmeyi sürdürebilir miyiz?” sorusu, cevaplanması mühim fakat bir o kadar da çetrefilli bir sorudur. Şayet nesnel ahlâkî değerlerden söz edemeyeceğimiz bir çağda yaşıyorsak […]
Tasavvuf Bize Ne Tür Bir Ahlâk Teklif Eder? Tasavvuf–Ahlâk İlişkisinin Mahiyeti Üzerine
Tasavvufu seyrüsülûk yoluyla insanın ahlâkî değerlerini keşfetmesi, geliştirmesi ve yaşama aktarması sürecini temel alan bir disiplin olarak görmek, yaygın bir alışkanlıktır. Buna karşılık tasavvuf ve ahlâk arasındaki ilişkiyi izah etmek, göründüğünden daha zordur. Tasavvuf ve ahlâk disiplinlerinin sınırlarını ve imkânlarını belirsizleştirecek ölçüde hem tasavvufun hem de ahlâkın nesnel tanımlarına ulaşmadaki güçlük, bu kanaatin güçlenmesini sağlayan […]
Ahlâkın Temeli: Vicdan, Vücûd ve Bütüncül Adalet

“Başka”nın Bilgisi Ahlâkî tecrübede “başka” kavramının hayâtî bir yeri vardır. Hatta “başka”nın bulunmadığı bir zeminde ahlâktan bahsedemeyiz. Kendi içine kapanmış bir bilinçte ahlâk tecrübesi ortaya çıkmayacaktır. Başkası söz konusu olduğunda “benim” (kendinin bilincinde olan özne/süje) gibi hisseden, benim gibi ihtiyaçları olan başka bilinçli varlıklardan bahsediyor oluruz. “Başka”nın doğurduğu ahlâkî meselelerden önce, bazı çok temel […]
Değerlerin Hakikati Bağlamında Ahlâkın Ontolojik Zemini Üzerine Fenomenolojik Bir Soruşturma

Bilindiği üzere fenomenoloji, “şeylerin kendilerine” düsturundan hareketle bilmek için kendilerine yönelinen şeylerin kendileri ile bilinçteki tezahürleri arasında bir ayrım yapmak suretiyle, tıpkı kadim felsefeden beri yapılagelen görünüş–gerçeklik ayrımına benzer bir biçimde, şeylerin kendilerini, tezahür veya görünüşlerine indirgemekten sakınan eleştirel bir düşünme pratiğine karşılık gelir. Şeylerin kendileri ile bilinç veya zihindeki tezahürleri arasında yapılan bu ayrım, […]
Dinin ve Ahlâkın Kaynağını Nerede Aramalı: Kâlû Belâ’da mı?

Ve–iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve–eşhedehum ‘alâ enfusihim elestu birabbikum kâlû belâ şehidnâ en tekûlû yevme’l–kiyâmeti innâ kunnâ ‘an hâzâ gâfilîn. [Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz […]
Düşünce Tarihinde Bir Ahlâkî İdeal Olarak İtidale Dâir Soru(n)lar

Düşünce tarihinde güzel ahlâkın ölçütü olarak sunulan ilkelerden şüphesiz en kadimi itidaldir. Hem Antik Çağ hem de Orta Çağ düşünürlerinin ahlâk eserlerinde tartışmasız bir ahlâkî ideal olarak işlenen itidal ilkesinin tarihi çok daha gerilere dayanır. Antik Mısır’da matematiğin ortaya çıkışıyla oran–orantı, eşitlik ve ölçülülük kavramlarının doğuşu, eylemde ölçüden bahsedebilmek için ilk adımı sağlamıştır. Klasik Çin […]