Sanat tarihinin kadim motiflerinden biri olan Mū́sa (Μοῦσα), antik Yunan’dan modernliğe kadar şairin, filozofun ve bestekârın ilham kaynağı olarak kutsal bir yere sahiptir. Homeros’un dizelerinde “Söyle bana ey ilham perisi...” çağrısıyla belirginleşen bu figür, Platon’dan Schelling’e, Nietzsche’den Agamben’e uzanan felsefî bir zincirde, hem metafizik bir ilkenin temsili hem de yaratıcı eylemin içkin ya da aşkın koşuludur. Ancak Mū́sa (Μοῦσα), tarihsel olarak salt bir ilham perisi değil aynı zamanda sözün, “logos”un, anlamın ve zamansal olanın ehlileştirilmesidir. Mū́sa (Μοῦσα) figürü ekseninde şiirsel ilhamı, metafizik, felsefî ve tarihsel bağlamlar içinde yeniden düşünmek sanatın serencamı hakkında bizleri daha da aydınlatacaktır. İlhamın kaynağını, kaybını ve postmodern yankısını tartışmaya açmak, sanatın modern sessizliğini yeniden işitmemizi kolaylaştıracaktır.
Müzik kelimesi, kökeni itibarıyla yalnızca bir sanatı değil bir varlık anlayışını, bir kozmolojiyi, hatta bir tür ilâhî ilham düzenini ima eder. Yunanca Mū́sa (Μοῦσα) sözcüğünden türeyen bu kavram, önce Latinceye Musa olarak geçmiştir. Fransızcada musique hâline gelen bu kelime, Türkçeye Osmanlı döneminde mûsıkî biçiminde, sonrasında Batı etkisiyle müzik olarak yerleşmiştir. Ancak bu etimolojik seyir, yalnızca dilbilimsel bir aktarımı değil aynı zamanda anlamın da dönüşümünü içerir. Müzik, başlangıçta yalnızca işitsel bir sanat değil, Muselerin —yani sanatın, ilhamın ve yaratıcı düşüncenin tanrıçaları olarak kabul edilen dokuz Yunan tanrısının— faaliyet alanı olarak düşünülüyordu: Mousikē tekhnē –Muselerin sanatı ya da onların etkinliği.