“Biz âyetlerimizi hem âfâkta hem enfûste onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi?”
Fussilet 53
Film Felsefesi ya da Felsefenin Filmi...
Var Mıdır Böyle Bir Şey?
Film sanatı, felsefenin ve sanatın kriz noktasında ortaya çıkmış olmasıyla hem düşünce ve sanatın krizini hem de o krizlerin çözümünün imkânlarını bünyesinde barındırır. “Sinemaya felsefeyle bakmak”, bu açıdan film sanatının ancak alt katmanlarını ilgilendiren bir boyutudur. Film sanatını anlamak için felsefeye başvurmak, modern felsefenin krizini filme taşımak demektir. İşte o zaman, insanın, “tanrı”nın, felsefenin sonunu ilan ettiğiniz gibi film sanatının da “sonunu” ilan etmeniz kaçınılmaz olur. Hâlbuki film sanatının en önemli imkânı, Deleuze’nin biraz da utangaçça ifade ettiği gibi felsefenin “bittiği” yerde(n) başlamasıdır.
Sinemaya felsefe ile bakmak, olsa olsa felsefenin yapamadığı / yapamayacağı nelerin film sanatıyla başarılabileceğinin tespit edilmesi amaçlı olduğunda değerlidir. Akademik disiplinler, alışkanlıkları icabı, sanatların “anlaşılması” için, genellikle sistemli ve “rasyonel” düşünme biçimlerini seferber ettikleri için, bu ilişkiyi tersine çevirirler. Bu yüzden film tecrübesi, felsefenin dil dizgelerinin bir tercümesine çevrilir. Kuramlar aracılığıyla o dizgeler yeni filmler için bir şablon oluştururlar. İşte “sinemanın sonu”, bu demektir. Zira zaten “sonlanmış” bir düşünme biçimini film sanatını “tanımlamak” için yola çıkardığımız anda, sanatın o kıyametten “nasibini” almasına vesile olursunuz.