Din, Tedeyyün ve Temeddün

Mehmet Görmez

Mehmet Görmez



1. Giriş

Din ile tedeyyün arasındaki mahiyet ve tezahür farklılıkları artıp yeni yeni tedeyyün ve temeddün biçimleri meydana çıktıkça; haklı haksız, doğru yanlış pek çok değerlendirme içeren bir  “tedeyyün eleştirisi edebiyatı” ortaya çıkmıştır. 

Bu edebiyatın usûl ve tutarlılık açısından taşıdığı iki kusura hatta iki haksızlığa işaret etmek gerekir: Birincisi, dindarlık adına yapılan hataların ve yanlış tedeyyün tezahürlerinin bizzat din-i mübin-i İslam’dan kaynaklandığı imasında bulunmaktır. Dahası amelî hayata yansıyan pratik tedeyyün sorunlarını bir dinin hidayet potansiyeli ve kabiliyeti bakımından bir sorun olarak algılamak ve dinin ahlâk, erdem, fazilet ve değer üretmediği ve üretemeyeceği gibi vahim bir iddiada bulunmaktır. İkincisi ise inanan, namaz kılan, oruç tutan, mütedeyyin fakat aynı zamanda ciddi ahlâk problemleri yaşayan, sözde dindar geçinen insanlar üzerinden tüm İslam dünyasının değerden ve ahlâktan uzaklaştığı hatta başka dünyalara göre daha dûn bir duruma düştüğü iddiasını ortaya atmaktır. 

Bu edebiyatın en büyük yanlışlığı, dinin anlamını ve vazifesini doğru takdir edememek ve buna bağlı olarak değer ve ahlâk kavramlarını doğru tanımlayamamaktır. Dini bir bütün olarak okuyamamanın neticesi; bir kulun yaptığı basit bir iyiliğe karşı şükran içinde olanı, Yaratıcı’nın tüm nimetlerine karşı küfran içinde olana tercih  etmektir. 

Yapılan dindarlık ve tedeyyün eleştirilerini ikiye ayırmak gerekir. Nitekim bunların bir kısmı, içeriden yapılan eleştirilerdir. Yani Kitab ve Sünnet’ten, Risâlet-i Muhammediye’nin sâbitelerinden, sahabe hayatından hareketle dinin aslî hakikati ile zaman içinde ortaya çıka arızî tedeyyünler arasındaki mesafenin açılması üzerinden yapılan eleştirilerdir. Diğer kısım ise dışarıdan yapılan eleştirilerdir. Yani İslam’ı ve Müslüman dünyayı kabil-i kıyas olmamasının önünde ilmî ve tarihi pek çok engel bulunan gayr-i Müslim dünyayla karşılaştırmak suretiyle yapılan değerlendirmelerdir. Zaman zaman yapılan özeleştirilerde, dine ve getirdiği değerlere, karşısındaki taksirimizi ve mahcubiyetimizi ifade etmek bakımından bu tür mülahazalarda bulunsak da dinin hakikatleri açısından iman ile küfrü, tevhit ile şirki, inananlar ile inanmayanları, değer bakımından birbirine kıyaslamak doğru değildir. 

Binaenaleyh bu yazıda dindarlık, dışarıdan değil tamamen içeriden yani Kitab ve Sünnet’ten hareketle dinin kendi gayesiyle dindar(lık)lar arasında oluşan gedikler açısından ele  alınacaktır. Önce tedeyyün kavramının semantik serencamı, sonrasında ise din-dinî düşünce, din-tedeyyün ve din-temeddün ilişkisinin hangi merhalelerden geçtiği ifade edilecek ve son olarak da gerçek tedeyyün için nasıl bir bakış açısına sahip olmamız gerektiği üzerinde durulacaktır.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun