Teknik’ten (Siber) Teknoloji’ye İnsanın Durumu

Ahmet Dağ

Ahmet Dağ



Giriş

İnsan, sadece beyin/akıl sahibi bir varlık değil; aynı zamanda el/eylem sahibi bir varlıktır. İnsan, teoriyi/nazarîliği ve pratikliği/tecrübeyi kendinde cemetmiş olan bir varlıktır da. İnsan, tekniği meydana getirip geliştirdikçe gelişmiş, kendisi geliştikçe teknik de gelişmiştir. Zihinsel/aklî ve bedensel/eylemsel olarak gelişen insan; sosyal, siyasal, kültürel ve iktisadî olarak da gelişerek kültürleri ve medeniyetleri inşâ etmiştir. İnsan, yeni bir dünya ve yeni bir gerçeklik üretme vazifesi edinen tekniği kıymetli bir meşguliyet olarak görmüştür. Zira Chul Han’ın ifade ettiği gibi, kendini dışarıya doğru genişleten, iktidarın ve insanın kendini dışavurma aracı olan teknoloji/teknik, dünyayı insana benzetir.1 İnsanın zaaflarını ve imkânlarını yani nakıslığını ve kemalâtını kendisinin inşâ ettiği teknik dünyada görebiliriz. Ortaya konan teknik veya teknoloji aslında insanın ne olduğunu ifade etmektedir.  

Akıl ile elin radikal bileşiminin formülünü hem bilgiyle elde edilen güçle hem bilginin ete kemiğe büründüğü teknikle insanın doğanın üzerinde hakimiyet kurması gerektiğini ifade eden F. Bacon vermiştir. Bilgi, pratikle/pragmayla uzlaşarak güce dönüşmüştür. Tekniğe, doğanın üzerinde hakimiyeti tesis ederek insanı hem konforlu yaşatma hem de efendi kılma vazifesi verildi. Teknik, makine ve teknoloji, çok farklı araçlar ve pratiklerin dünyasıdır. Sadece antik dünyanın değil Rönesans ve Yeni Çağ dünyası da tekniğin dünyası olmuştur. Yani tekniğin olduğu dünyada insana da doğaya da uyumluluk söz konusudur.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun